Taze Demlenmiş Çay Gibi…
(Kasım 1990, İnsancıl’ın ilk sayısından… )
İnsancıl için toplantılar nisan ayında başladı. Yedi ay süren ciddi, samimi bir çalışmadan sonra ilk sayımızla kültür-sanat dünyasındayız. En başta şunu söylemeliyim. İnsancıl, sanatta, insani – gerçekçi çizginin dergisi. Yoğun bir iletişim baskısıyla bu çizgi gözden düşürülmek isteniyor. Türkiye’de gerçekçilikten kaçış yaşanıyor. Gerçekçiler, en azından “çağdışı kalmış sekter” suçlamasıyla susturulmak isteniyor. Şimdi şu bilinmeli. Her şeyi ters yüz gösteren bu propagandaya direnecek tinsel gücümüz var. Kaliteli eser, gerçekçidir… kaliteli eser temel hakikatleri anlatır. Özne nesne ilişkisinde yaratılan güzel “saf” değildir. “Saf sanat” yoktur. Sanatta kaliteye bu açıdan bakacağız. Hakikati örten, insani olmayan “süslü” sanatın “kalitesi” gözlerimizi kamaştırmayacak. … Edebiyat bir takım insanların yazdığı… bir takım insanların okuduğu soyut bir boşalım kanalı değildir. Edebiyat, insani bir yaratıcılıktır. Bu yaratıcılık eserlerde somutlanır. Somut ürün, yaratıcısı istese de istemesede işlevseldir. İnsancıl, bu işlevin estetik bilinci açıcı, geliştirici olmasını istiyor. Bu nedenle okur – yazar bütünleşmesi için bu sayımızda yöntem tartışmasını başlatıyoruz. Hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Sanatın toplumsallaşması için sağlıklı yöntemi buiursak sanatın bötün iç sorunları çözülecek. Böylece sanat, toplumun kılcal damarlarına kadar girecek. Sanatta, yaratıcılık bilimsel açıdan çözümlenmiş değil. Yine de sanatçılığın doğuştan verilmiş bir Tanrı vergisi olduğuna inanmıyoruz. Çok yönlü olasılıkları hesaba katarak yumuşak düşünülürse bir yetenekten söz edilebiiir. Ama sanatçı olmak için yetenek yeterli değii. Ressam, müzisyen, şair, romancı… n’olursak olalım, ciddi, disiplinli bir çalışma şart sanat için. Arka cebinden çıkardığı buruşuk kağıda, meyhanelerin yağlı masalarda “ilham” la şiir döktürenlerin “sanatçılığı” ancak bizim gibi toplumlarda geçerlidir. Ama bu İnsancıl için geçerli değil. Sanatçı hiç bir zaman “usta” olamaz. Olmamalı. “Kıdemlilerin” her yazdığının alışılmış bilinç kanallarında “hayranlıkla” karşılandığını biliyoruz. Ama İnsancıl, hiçbir “kıdemlinin” “hayran” ı değil… İşte bütün bunlardan dolayı, İnsancıl, edebiyat dünyasına girmek isteyen genç insanın yanında olacak. Şunu da söyleyeyim. “Usta” “Baş yapıt” gibi yıldırıcı estetik baskılara karşıyız. Verilere olduğu gibi inanmayan, eleştiren, sorgulayan bir insan düşünüyoruz. Bu nedenle felsefeye önem vereceğiz. İnsancıl okurunun en azından felsefeyle ilgilenmesini istiyoruz. Son birkaç yılda birçok felsefe eseri çevrildi ya da yazıldı. Bu eserleri okurlarımıza duyuracağız. Bu eserlerle ilgili ciddi, samimi tartışmalar istiyoruz. Ben kestirmeden… açık konuşurum. Felsefe çalışmayan bir okur, eksik bir okurdur. Okur denince şunu da söylemeliyim. Türkiye’de, aynı dille, aynı bakış açısıyla, meta estetiğine uygun eserlerle okurun estetik bilinci bir hayli dumura uğratıldı. Bu okurla ciddi bir şekilde hesaplaşacağız… Estetik bilinci gelişmiş… hayatın içinde yaşayan… karşı cinsle şarap içmesini bilen … klasik müziği seven… parası yoksa sevgilisiyle karlı dağlara tırmanan… aşka körlük diye bakmayan… aşkı anarşizimle özdeşleştirmeyen… sanatı, hayatın önemli bir parçası gören… değişime hazır… modaya boyun eğmeyen… insani ideallere inanmış… direngen bir okur istiyoruz.. ……. İnsancıl… yeni, yepyeni taze demlenmiş çay gibi… her sayısı böyle olacak… Sevgideğer okurlarımıza güzel günler diliyorum.
Cengiz Gündoğdu